"Blogumu takip edenler bilir, bloguma gereken yemini suyunu vermesem de yıl sonunda bir yıl sonu yazısı yazarım illaki." ki diye düşünürken bir de baktım ki yıl sonu yazısı yazmadığım yıllar da varmış. "Şimdi o yılların yıl sonu yazısını yazacağım, ardından bu yılın yıl sonu yazısını yazacağım tamam mı?" şeklinde bir düşüncem yok, paniğe kapılmayın. Yazısı olmayan yıllar benim kafamda, isteyen dinler. Gelelim bu yılın yıl sonu yazısına. Uzun süredir bu yazıyı yazmayı düşünüyordum, yıl sonu yazısı şeklinde olmayacaktı, mecburi hizmete başlamamı anlatacaktı fakat yıl sonu geldi çattı. 2011in son yazısı buna rastgeldi velhasılkelam. Well, ne diyorduk...zorunlu hizmet!
Bir yıl soluksuz geçen intörnlük döneminden -ki bu dönemi altı çıktı kaç kaldı yazımda özetlemiştim- sonra tıptan mezun olmuş, hekimlik hayatıma adım atmadan önce de şöyle bir tatil yapmıştım. Derken atanma zamanı geldi çattı, önce tercihler sıralandı. Antalya'ya yakın yerler yazayım diye düşünmem doğrultusunda ilk sıraya Burdur-Kemer yazdım ve noldu? Kendimi Kemer'de buldum. Antalya Kemer'i çok iyi bilirdim, buraya geldikten sonra bir de Fethiye-Kemer olduğunu öğrendim. Farklı Kemerlere yönelmeden Burdur-Kemer hakkında konuşmaya başlayalım. Nüfus:2000 Rakım yazmıyor zira ilçelere girişlerde rakım yazmaz değil mi? Evet. 2000den anlaşılacağı üzere köy olabilecek popülasyonda bir ilçe. O yüzden anlatımlarımda ilçe yerine köy lafı geçerse yadırgamayalım lütfen. Çağımızın getirdiği nimetlerden biri olan feysbukta tanıştığım Kemer Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) hekimi Çetin Beyi arabam olan Çetin'e aldım ve Kemer'e ilk gidişimi bu şekilde yaptım. Bu TSM lafının çoğunuzun aklını kurcaladığını düşündüğümden kısaca açıklayacağım.
TSMler eski sağlık grup başkanlıkları olup, bizim TSMmiz entegre acil sağlık hizmetlerini sunacak şekilde tasarlanmıştır, zira ilçemizde hastane bulunmamaktadır, tek sağlık kuruluşu biz ve alt katımızdaki Aile Sağlığı Merkezidir(ASM-aile hekimliği). Bu uzun cümlenin de komplex olacağını düşündüm ve şöyle özetleyebilirim sanıyorum, bizim işimiz kısıtlı imkanlarımızla acil, 112 ve ilçedeki sağlık denetimlerini yapmaktır. Cümlelerde ufak tefek hatalar olabilir fakat üç aşağı beş yukarı böyledir bu, TSMye çok girdim, yazı hayvani boyutlara ulaşacak diye tırsıyorum aslında.
Hızlandırılmış TSM eğitimimizi geçtikten sonra varmış olduğum Kemer'den bahsedeyim. Hızlandırılmış Kemer turuna çıkalım haydi. Kemer'imizin bulvar denilen tek bir caddesi bulunup, merkezinde kaymakamlık ve eczane bulunmaktadır, ve hatta fırın ve hatta berber... ve daha bitmedi. 3 tostçu 1 tavuk dönerci... Daha ne olsun değil mi? TSMmiz Kemer'in girişindedir ve çevremizde karakol, halı saha, jandarma, lise, ilkokul, orman müdürlüğü, çim saha gibi bir ilçede olması gereken yapılar bulunmaktadır. İlçe turunu da geçtikten sonra gelelim bana. Gel bana yan basa basa...demişken aklıma şu gelmeden olur mu hiç?
Hasdaneye girdim yan basa basa
Ciğerim gurudu gan gusa gusa
Amelyet yerinde ganlı bir masa
Gavruldu sinem külüm babacan
Tohdorlar toplandı bahdılar bana
Çürümüş ah cigerim dönmüş al gana
Amelyat lazımdır dediler buna
Gavruldu sinem zalim babacan
...deyip yüreğimizi güzelce dağladık evet. Zıley zıley. Ben geldim ve Çetin sağlık grup başkanı oldu, diğer TSM hekimi olan ben ise sağlık grup başkan vekili. Buraya adapte olmamda Çetin'in önce sanal alemde, sonra Kemer hudutlarında büyük yardımları oldu, halen de olmakta. Sağolasın büyük başgaaan (Bülent başgaaan videosu geliyor aklıma, bknz. yutup). İlk geldiğimde lojmanı gördüm, Çet lojmanda sağlık memurumuz Ali Bey ile kaldığını, diğer doktorumuz Burak ağabeyin lojmanını yakında boşaltacağını(Demre'ye atandığını), istersem oraya istersem de Çet ve Ali Beyin birlikte kaldığı lojmanda kalabileceğimi söyledi. İlk iki gün TSM işleyişi, ambulans ve gelebilecek hasta profili hakkında bilgiler veren Çet, iki haftalık geçici görevlendirmesi sebebiyle Kemer'den Burdur merkezine ayrıldı. Ali beyin birçok cümlede adı geçmesine rağmen cismini göremedim zira geçici görevle Van'da olduğu da bu cümlelerde geçen başka bir bilgiydi.
Ben iki seçenek arasında Çet ve Ali Beyin kaldığı lojmanda kalmayı tercih ettim, onlar Kemer'de olmadığında yalnız kalmaya başladım. Bir gece bi kapı sesi geldi "tak tak tak!" şeklinde. Ben uyumaya devam ettim. Ses kesilmedi. Tak tak tak! dedim yoksa bu benim kapı mı, nolüyör ya? Uykulu gözlerle kapıyı açtım ve ne göreyim. Bir adam! Kırmızı ağırlıklı, gri reflektörleri olan kıyafetleriyle hafif göz alan, sırtında kocaman bir sırt çantası bulunan kavruk tenli bir adam. Tabiki içeri aldım. "Tabiki" demem yanlış anlaşılmasın, milisaniyeler içerisinde düşündüm ki bu adam "Ali bey" denilen adam olabilir. "Doktorum, uykun ağır heralde" dedi. "Hee" dedim. Gelen kişi gerçekten Ali Bey miydi? Emin değildim. Ama artık bir kere aldım, panik yapmamam gerekiyordu. Çekyata kıvrıldım. Duş sesi gelmeye başladı. Kendisinde 10 günlük kir bulunduğunu söylüyordu. 10 günlük kir=Van'da geçici görev=Ali Bey! dedim içimden ve rahat bir nefes aldım. Uyumuşum.
Sabahına uyandığımda o kendini tanıttı, ben kendimi tanıttım ki bu bütüne biz "tanıştık" diyoruz. Çet'in de geçici görevinin sona ermesiyle birlikte nöbetlerim düzene girdi ve lojmanda 3 devlet memuru olarak yaşamaya başladık. Lojman hakkında genel bir bilgi vermem gerekirse, standart lojman tipi bi kere bilen bilir, 3 oda 1 salon olmasına karşın soba salonda olduğundan kullanılan alan sadece salonumuzdur. Soba kelimesinden kaloriferimizin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Oysaki TSMde kalorifer mevcuttur ve kalorifer boruları lojman binasının altından geçmektedir. Projeyi yapanlar lojmanda insan yaşayacağını düşünmemişler diyeceğim ama lojmanda başka ne yapılır bilemiyorum. Sobalı bir evde ilk kez kalıyorum ve Kemer'e gitmeden önce her yıllarca sobasız yaşayanlar gibi benim de içimde bir "zehirlenmeyeyim lan!" tedirginliği vardı. İlk geceler sobanın etrafını 15 dakika kokladıktan sonra "uykum mu geldi, yoksa zehirleniyor muyum yavaş yavaş" şeklinde sızıp, uyandığımda "hahaaa zehirlenmedim olm, uyandım be uyandım!" şeklinde sevinçle uyanmalar yaşadım. Lakin geçen gece yüzüm duvara dönük yatarken bir koku aldım ki bildiğin mangal dumanı kokusu. Gözümü açtım, ışıklar yanıyor, Çet ve Ali ağabey ayaktaydı. 2-3 dakika önce sobada "pat!"lama olmuş, onlar o sesle uyanmış da ben duymamışım. Camı kapıyı açmışlar. Daha sonra uyuduğum 1-2 gece soba tütmeli rüyalar görmedim değil. Ama sobayı kapatıp uyumak tabiki namümkün. Sobanın ayarı önemli yalnız. Bir gece oluyor cart diye sönüyor, afedersiniz kaba etimiz donuyor. Bir gece oluyor, ateşler basıyor, ter içinde uyanıyoruz, üstümüzdekileri çıkarıyoruz, yorganları bi kenara atıyoruz. Dışarısının havası, soba kovasındaki kömür oranı ve alt katta attmiz(acil tıp teknisyeni) Selma'nın soba yakıp yakmaması bunları etkileyen faktörler. Sobayı genelde ayarlayan Ali ağabey bunları ölçüp biçiyor ve ona göre strateji belirliyor diye düşünsem de belli olmuyor tabi. Multifaktöriyel işler işte nabacan, evde 3 tahsilli de olsa kaba etlerinin donacağı varsa donuyor. Gece ateş basmasını tetikleyen tek faktör, sobanın gereksiz harlanması değil aslında...
Bitmek bilmeyen gece yiyişleri... Gece ve yiyiş aynı cümlede olunca lötfen farklı yönlere çekilmesin, röca ederim, unutmayalım ki Kemer'deyiz. Saat 24:00da sobanın odununun o alevli yanması geçince üstünde illaki bir şey ısıtırız ve yaklaşık 02:00ye kadar sohbet eşliğinde onları yeriz. Sohbet konuları genelde "sosyal hayat" içerikli olup, yenilen bu şeye göre uyku tutmama durumu yaşanabilmektedir. 4-5 gece önce artık ne yediysek ilk uyuma pozisyonumuz olan 3 erkeğin birbirine ardlarını dönmesi pozisyonundan, senkronize şekilde yüz yüze gelme pozisyonuna, sonra tekrar ardlara dönmeye, sonra karma pozisyonlara geçiş olmak üzere hışır hışır yorgan sesleriyle birlikte uzun süre bizi uyku tutmadı. Hesaplarımıza göre o gece bazlama yemiş olabiliriz lakin tam kestiremiyoruz. Bu aralar soba üzerinde kumpir, pizza, ekmek kızartma, calzone ısıtma gibi girişimlerimiz midemizde noktalandı. Ben gelmeden önce bu gece yemekleri bu kadar çeşitli olmuyormuş Ali abinin dediğine göre, böyle kıvamında oldu kanımca, her gece aynı şey yenir mi ya? Gerçi her gece bir şey yenir mi, bu ayrı bi tartışma konusu.
Üç kişi aynı odada kalınca çalan telefon hepimizi etkiliyor ister istemez. Arka arkaya 2 sabah veteriner Özkan Beyin Ali ağabeyi aramasıyla uyandık, 3. sabah ben bekledim ki Özkan Bey arasın da uyanalım. Pavlovluk işte, insan da olsan bekliyorsun. Veteriner demişken aklıma hayvanlar geldi. Burada hayvancılık çok yaygın. Attmiz Zekiye hanımın kızı Beyza(2) hem hayvanları sevdiğinden hem de sık sık gördüğünden büyüyünce inek bakıcısı olmak istiyor mesela. Beyza çok tatlı bir kız, kendisini çok sevdiği bir kuş olan pelikana benzetiyor. Geçen gün yemek yerken bana "impala, impalaa" diye seslendi. Çizgi film izlemekten hoşlanmıyor ve palyaçolardan korkuyormuş. Çay içmeyi seviyor. Tam benim kafa, maşallah, bu noktada kulak mememizi çekip tahtaya vuruyoruz.
Ve devam ediyoruz. Zira yaklaşık 1 ay önce bir bacak kırılması vakasına gittim. Tarlanın ortasında yatan yaşlı bir amca ve etrafında toplanmış mini bir kalabalık. Dedim "amca noooldu?" "oyy bacaaam kırıldı" dedi. "tarlada nasıl kırıldı bacağıın?" dedim, "koç tosladıı" dedi. Dedim "kendi koçun mu amca?", "evet, ben onu görmedim, arkadan gelip vuruverdi" dedim. Koç ortalıkta yoktu, toslayıp kaçmış demek ki. O dönemde boğazına lahana salatası takılma şikayeti olan bir amca gelmişti. Dedim "yediğin balık, boğazına takılan kılçık olmasın?", "yok ya lahana salatası yedim" dedi. Lahana salatasının boğaza takılmayacağını, ek olarak boğazda lahana salatasının kaçabilecek yeri olmadığını anlatmıştım. Koç ve lahana salatası vakaları aklımda çıkmamaktadır.
Gördüm ki Kemer halkımız anlayışlı ve yardımcı insanlardan oluşmakta, bu da vakaların güzel yanlarının olmasını sağlıyor. Genelde nereli olduğumu soruyorlar ve Antalyalı olduğumu söyleyince gözlerinde bir mutluluk oluyor. Teyzeler genelde oğlum diyerek seviyor, vakada yanlışlıkla ayağına otursam da "möhim deel evladım aman nolcek" diyorlar. Yolda herkes birbirine selam veriyor. "Bir sorun olduğunda geç kalmayın, hem vakitlice ararsanız, Burdur'a gitmişken biz de yemek yemiş oluruz." dediğimde yemeğimiz var doktor bey diyerek yemeğe yönlendiriyorlar. Bir de bunları Burdur şivesiyle söylüyorlar ki yakında ben de sökeceğim bu şiveyi umuyorum. Kemer pazarında bir satıcı "Ya alcen ya çalcen, ya alcen ya çalcen!" diyerek amme ve gramantin satıyordu ki çok hoşuma gitmişti. Köyde yapılan duyurulara da kulak kesilmeye artık alıştım. Mesela yarın ormana fidan dikilmeye gidilecekmiş, ilgilenenler belediyeye başvuracakmış. Bir de "sela" duyurusu var ki vefat eden hastaları da o şekilde öğrenebiliyoruz. Mevlüt ve düğün yemeklerini kaçırmamak gerekiyor zira yiyecek imkanlarımız kısıtlı. Ama tavuk dönercimiz gerçekten leziz tavuk döner sandviçler yapıyor, hakkını yemeyelim. Bir Antalyadaki Dönerci Ercan, iki Sultan Döner, o derece, ki tavuk döner pek hazzettiğim bir şey değildir. Tavuk dönerimizi genelde öğlen eczacımız İbrahim abinin yanında yiyoruz ki bir ortam değişikliği, bir muhabbet farklılığı oluyor, hafif sosyalleşiyoruz. Cuma günleri olan halı saha maçları da ayrı bir sosyalleşme noktamdır. Son kaymakamlık turnuvası şampiyonu aile hekimimiz Tuncay abinin takımında olmak benim için bir onurdur. Karakolun bitişiğinde bulunun ligtv izleme odası da polis arkadaşlarla tanışma noktası olup, üçüncü sosyalleşme noktası da bu denilebilir.
Sosyalleşme demişken, yıllarca beraber olduk, özellikle son bir yıl o staj senin bu staj benim beraber koşturduk, yeri geldi kardio dansıma şahit oldun, yeri geldi bir "yiiitti yiiitti" lafıyla aklımız bambaşka yerlere gitti. Mesajlarıma aramayla cevap veren, 657ye geçer geçmez 657 dakikalık tarifeye geçmiş kadim dostum. Evet senden bahsediyorum Artur. Nöbetin iyi geçsin canım kardeşim. Ben de nöbetteyim ama sen daha sıkı tutuyorsun, aman sadece sıkı tuts. Bu nöbet seizure değil, sakın karıştırma Camo gibi (Özge Camo'ya selamlar, sıkı olma yolunda başarılar). Ve sen Tefenni efendisi Hüsort, lahmacununu bugün Ali ağabeyle yedik, yetimleri doyurdun artık sırtın yere gelmez diyor Ali ağabey. Ve sana üç çift lafım var Ern, kampa gelmem ama takılmaca olur bak ahahhh İro sana sözüm yok, Sinem'e selamlar. Onur Ki, adamsın adam, kıpss. Emrah Ka, derhal zaman tünelinden kaç, bunu senden elf adım olan Emrah Kandemir için istiyorum. Ve ecnebi diyarlardaki Ilgay(bak bi zaman tüneli vakası da senin) ve Melish(TUS yerine B2ye mi kassam?), gelecek yıl vakitlice gelin de Emir Bey'i askerlik şubesi çıkışında kapalım.
Başka değinecek tonlarca yaşanan olmasına karşın destansı bir yazı olması, yazının okunabilirliğini azaltmakta maalesef, ki çoğu anı da seslerle farklı yerlerine vurgu yapılarak anlatılmalı ki onları ben sana yüz yüze anlatırım bilahare. 2011 yılı böyle geçerken 2012 yılının mutlu hareketlenmelerle dolu olmasını diler, alkışlarla üzerime rahat bir şeyler giymeye giderim. 112 kıyafetleri de bi yere kadar.
Hormonlaraa yenik kızım, hormonlara hormonlara hormonlara hormonlaraa...