26 Şubat 2012

Alevde futbol keyfi

Öncelikle Beşiktaş-Braga maçında (2-0 deplasmanda beşiktaş galibiyeti ile sonuçlanan ilk maçın rövanşı) Braga'nın golünün maç içindeki tekrar gösteriminde 2. golü yediklerini sanıp sinirlenen Beşiktaşlı ağabeyime buradan selam göndermek istiyorum. Kendisinin futbolla arası iyi değildir, bunu da hafifletici not olarak buraya düşmek isterim.
Birkaç gün geçer, günlerden dün olur ve Kemer'de 4 Fenerli polis arkadaşla maç izleyemeye başlarız. Önceki hafta Fenerin geride olduğunu görüp ikinci yarısına gittiğim maçı Fener çevirmiştir ve benim hiç hoşuma gitmemesinin aksine Fenerli polislerimiz tarafından uğur getirdiğime inanılmıştır. Bu sefer bu zorlu maça bu yüzden maçın başında gitmişimdir ki öyle bir uğur getirme durumu olmasın. Fenerbahçe için işler hiç yolunda gitmez ve Es Es 1-0ı yakalar. TVde skoru görmüş olan güzel insanlardan bir GSlı kapıyı tıklar, ve odada 2 GS 4 FB olarak maç seyrine devam ederiz. Ardından ikinci yarı olur. Eskişehir 2yi de bulur ve odaya 2 GSli daha 5er dakika aralıkla dahil olur. 4 GSlı 4 FBli oluruz. Fenerlilerde damla damla gelen güzelim GSlıları gördükçe sinir hat safhaya ulaşmıştır, gelen FB golünden sonra da ortadaki sehpa FBli komiserimizin tekmesiyle taklalar atar. Zayiat 4 çay bardağıdır. Kaçan bir FB golünden sonra da TVa bardak fırlatılmasının önüne GSlılar olarak son anda müdahele edebilmişizdir. Zira bugün GS-BJK maçı vardır, TV bize lazımdır. Maç 2-1 Es Es lehine biter. Bunu üzerine bugün BJK tarafını tutan FBliler, 3-2lik son dakika gollü Galatasaray galibiyeti sonrası yine hararetli, yine hakeme öfkelidirler. Olsun, maçlar böyle güzel.
(Not: Kaymakamımızın da dahil olduğu bugünkü maçta herhangi bir zayiat olmamıştır.)

Laf atıl adam

Daha önce hiç tanışmadığım, hayatımda hiç görmediğim kişiler tarafından gerek bir işimi hallettiğim sırada olsun, gerek kamuya açık herhangi bir alanda olsun, bir yaş grubu ayırt etmeksizin herkes tarafından "laf atılası insan" olduğumu biliyorum. Zaten anlattığım olaylarda bu üçüncü kişiler ile geçen diyaloglarım sık sık yer alıyor. Aslında çok yakın bir zamana kadar da herkesin bu tip olaylar yaşadığını düşünüyordum ve çok normal geliyordu. Artık anladım ki herkes bunları yaşamıyor. Mizaç olarak laf atıldığında terslemeyecek, ve belki de bu lafı göğsünde yumuşatıp voleyi vuracak bir insan görünümü var bende kuvvetle muhtemel. Çünkü kaç kişinin whopper yerken bir kız tarafından ensesi kesilmiş ve "çok yeme patlayacan!" denilmiştir ve yüzümü görünce, "pardon yaa ehhe ehhe" denilmiştir. Bu birine benzetilmeme dayalı yanlış anlaşılma hikayesi olabilir tabi ama benim ensem de benzetildiğim kişiyle birlikte kesilesi bir ense, samimi bir ense. Kaç kişinin, Boğaziçi Üniversitesinin o güzel kampüsünde, kredi kartı vermeye çalışan bir kız tarafından konuşmasının sonlarına doğru iki meme ucu birden sıkılmıştır. Meme ucum sıkılası demek ki. Bunlar "laf atılası insan" örneklerimden çıkıp, taciz edilesi insanım örnekleri gibi gelse de, bu hareketler diyalogların bir parçası kanımca. Yine geçen gün Kemer'e gelmeden önce Antalya'da fırından yiyecek bir şeyler alırken "şundan iki tane alayım...mmm ya da üç olsun o...bu neyli?...bundan da alayım, ııı dört tane alayım...şu peynirli mi? ondan da ııı iki yok yok beş tane olsun" şeklinde performansımı sergilerken, beni seyreden ama aslında alışverişe gelmiş teyzeler tarafından "ay yavrum genç işte...iştahlı iştahlı maşallah...yesin yesin...öğrenci tabi bak ne görse istiyor...yarasın kafaları çalışıyor tabi maşallah" sözlerine maruz kalıp duymazlıktan gelmiştim. Ama fırıncı ile performansımın sonunda "Öğrencisin değil mi evladım?" diye soruyu yüzüme bakarak yapıştırmışlardı. "E-evet ehheh" diye reflex cevabı verdikten sonra parayı uzattım fırıncıya, fakat o sırada beynim faaliyete geçip beni doktor olduğum konusunda uyardı. "Ya öğrenci değilim pardon, doktorum ben ehehh" desem de teyzeler pek sallamadı gibi geldi bu vakitsiz gelen cevabı. İki gün önce yaşadığım bir başka diyaloğa geleyim. Öncelikle hayatımda nefret ettiğim bir şey varsa o da damacana taşımaktır. Belki tüp taşımak bununla kapışabilir. Daha çok nefret ettiğim bir şey varsa, o da 3(üç) damacana taşımaktır zira geçen gün eve 3(üç) damacana taşıdım. Aynı anda değil tabiki, birini bırakıp diğerini çıkarıyorsun. Moda girmiş ve bu işi yaparken ikinci damacana omzumda iken asansörde bir beyefendiyle karşılaştım. Pizza kulesi gibi hafifçe yanıma eğildi ve "Süralın damacanasını kaça veriyorsunuz?" dedi.(süral: bir su markası) Bir an afalladıktan sonra ne konumda olduğumu anladım ve "ahahh ben sucu değilim, sadece taşıyorum, bilmiyorum fiyatını" dedim. Omzumda damacanayla, "sucu değil doktorum" demedim artık. Giderek level mı atlıyorum bu konuda bilemiyorum ama "laf atılası insan" durumumun devam ettiği bir gerçek. Birinin kapısının önüne damacana suyu bırakıp pos makinesini uzatan ve gurur yapmış gibi alakasız taraflara bakan bir su satıcısı olsam yadırganmam, onu gördüm ben. Ama durduk yere farklı diyaloglar yaşamak güzel, rahatsız değilim bundan. "Bir sorun olduğunda akşama doğru arayın ki, akşam yemeğini Burdur'da yiyebilelim ahahah" dediğimde "Aaa doktor yavrum, yemeğimiz var, buyur geçelim içeriye hemen" cevabını hasta yakınlarından alabiliyorum bu görünümüm sayesinde. Bunun zıttı olan insanlar da gerekli elektriği dışarıya yayıyorlar sanırım. Geçen gün haberlerde gösterilen bir tıbbi müdahele sırasında "sen değil siz diyeceksiniz bana!" diye yanındaki hemşireyi tersleyen bir bayan doktor gördüm. Haklıdır belki bilemiyorum da elektriği çılgındı. Evet, ondan elektrik aldım ahahh. Düşündüm de "...ondan sonra ben de lafı bi yapıştırdım, off bunun suratını bi görecen..." insanı hiç olmadım.
İyi böyle. :D
Benzer anılarımın birkaçına arşivde rastgelince buraya iliştireyim dedim de kötü mü ettim? Yoo...
http://orcayhan.blogspot.com/2007/03/dolmuta.html
http://orcayhan.blogspot.com/2009/09/sohbet-edilesi_02.html
http://orcayhan.blogspot.com/2008/05/pit.html