"İki sıfır sıfır dört / sene 2004 / İstanbul'da yaşıyoruz / plakası 34. Havası da temizdi / önceden yani / deniz de mavi /yemeyin ülen beni!" demiş şair Ümit Davala 10 yıl önce. O zamanlar lise sıralarında ÖSSye hazırlanıyorduk, şimdi de karşımda bir TUS var. Ümit Davala ise Fatih Terim'in yardımcı antrenörlüğünü yaparak 2 sene üst üste şampiyonluk yaşadı ve 2013ün sonlarında Fatih Terim kovulunca o da kovulmuş sayıldı. Drogbalı Sneijderli, başkanımızın deyimiyle "seksi" klübümüz sıfatına uygun olan Mancini'yi takımın başına getirdi, Juventus'u 2 günde çamurda yuvarlanarak devirdi. O değil de, konu nereden buraya geldi? Son yazımın üstünden 1 yıl geçmiş. Artık yılda bir yazacağım sevgili okurum. Böylece blog yazmamı da bir düzene sokmuş olurum diye düşünüyorum. Şaka canım. "Blog blog diye nicesine" sarılarak başladığım bloggerlığımda hiç bu kadar ara vermemişim. Eski yazılara baktığımda blogun nasıl bir günlük kıvamında, nasıl geçmişe, tabi konsept olarak çoğunlukla geçmişime ışık tuttuğunu görmekteyim. Yani yıllar sonra site kapanmazsa yeğen olsun, torun olsun biri okuyup "yav orçun amca da ne tırtmış" ya da "idolüm yaa" diyebilir. Ya da kendim okuyup "Ne acaip zamanlar yaşanmış, ne kafalar ya" diye düşünebilirim. İnsan hiç unutmayacağını düşünüyor ama sadece kalem unutmuyor. O yüzden "niye yazmıyorum ki arkadaş!" diye sinirlendim kendi kendime. Ama farkettim ki nereden yazmaya başlayacağımı bilemediğim için anlatamadım 2013ü. Ama baskılar bizi yıldıramıyor ve yazıyoruz, buyrun.
Şimdi yavaşça arkamıza yaslanıyoruz, gözlerimizi kapatıyoruz ve hafifçe kıvrılıyoruz, rüyaya dalıyoruz. Anlattıklarım, anlatacaklarım tamamen hayal ürünü, gerçek olmayan kişi ve olayları yansıtmakta... Kış aslında hafif geçiyordu. Kemer, adam gibi kar tutmamıştı, hatta kar sadece ocakta birkaç gün yağmıştı. O günlerde yeni sürüm ATTler göreve gelmişti, işe başlayacakları gün ambulans tam Kemer'in girişinde bir 10 metrelik karlı yolda kalmıştı. Kar çok acaip bir şey. Dediğim gibi çok az bile yağsa hayatta gariplikler yaşatabiliyor. Tüm yol güzel diyelim, ama bi 5 metre gölgede kar birikintisi olsun, kaptırdın mı hooop yolun dışındasın. Gerçi kime anlatıyorum. Bir Antalyalı olarak şaşıyorum işte kendi halimde. İlçedeki diğer doktor arkadaşın -ki artık eniştem olur, o kadar samimiyim, yok yok resmen eniştem be- uzmanlığına başlamasıyla 112deki tek doktor ve toplum sağlığı merkezindeki tek doktor ve ilçe sağlık müdürlüğündeki tek doktor olarak görevime devam ettim. Aylarca nöbet ücreti almadan çalışıyordum(her ay dilekçe yazmak rutine binmişti) ve artık tek olmamdan dolayı nöbet iznini geçtim, ilçeden çıkamıyordum zira her gün ben nöbetçiydim. Uzun süreli aktiviteye girememek bir yana duşlarım bölünüyordu hastaya gidiyordum. Yazışmalar telefonlaşmalar derken hukuki araştırmalara giriştim ve 40 günde de olsa nöbetten çıkmayı başardım. Zor bir süreçti çünkü müdürlerle yüzyüze konuşma imkanım bile olamıyordu ilçeden çıkamadığım için. Telefonla da her an ulaşamıyordum, cevapsıza 3 gün sonra geri döndüklerini bilirim. Büyük bir trafik kazası olduğunda "şimdi müdürler de hastaneye gelir, nöbet meselesini konuşurum" diye düşünüyordum. Bu dönemde hukuki olarak iyi bir donanıma sahip olmuş oldum. Ayrıca hukuka uygun taleplerin peşini bırakmayınca nasıl kazanıma dönüşebileceğini de görmüş oldum. Sıkıştırmadıktan sonra yönetmeliklerin uygulanmayabildiğini de gördüm ve ibret aldım. Kemer'de özellikle yaz ayında yaptığım soruşturmalar arttı(artık şikayet etmek çok kolay), feysbuk sebebiyle uyarı aldım -tıpkı lisede lahmacun sebebiyle uyarı almam gibi- ve sesimi bile yükseltmediğim bir durumda darp cebirle suçlandım. Son söylediğim olayda kızarken bağıramadığımı da anlamış oldum. An oluyor ki "şimdi burada bağırmam lazım" diyorum, ama öyle olmuyor ki ne diyecen, "hıaaaa!!!" diye mi bağıracan. "Doktor bey orada bağırmanız lazım" dediklerinde ne diyecem "Yeteeer!!!" mi desem diye düşünüyorum, yok arkadaş bağıramıyorum, mantıksız geliyor, insanın içinden gelecek, bende o yok işte. Karşılaştığım bir ilginç olay da yanlış hesaplama yapılması sonucu fazla maaş verildiği söylenerek bana ve diğer çalışan arkadaşlarıma farklı miktarlarda -ama benimkinin hatrı sayılır bir miktar- borç çıkarıldı. "Nasıl ödeyeceğim ben bunu bir sorayım yahu ne iş?" diye müdürlüğü aradığımda "Doktor bey biz zaten sizin maaşınızdan 3 aydır kesiyoruz onun parasını, size gelen yazı bilgilendirme" cevabını aldığımda vay arkadaş yaa, ben de diyorum noldu bu maaşlara diye düşünmüştüm. Bu kafa bulandıran durumlarla TUSa hazırlanamadığım için, mecburi de bitmişken istifa kaçınılmaz oldu. Yine de şimdi uzaktan baktığımda Kemer yaşanması gereken bir tecrübe, dünyadaki her insan için. Böyle nükleer santral patlamış da şehir terkedilmiş gibi, dünyanın sonu adeta! Buralarda alışık olduğumuz şehir sesi orada yok. Yeryüzünün ışıksızlığından dolayı gökyüzündeki yıldızlar daha parlak. Ve tabiki soba. Sobalı evde de bir süre yaşamak lazım. Bir de tenekede tavuğu yemeniz lazım, ben aile hekimimizin şerefime verdiği veda yemeğinde afiyetle götürmüş oldum. İşte bunlar hep tavuk.İlçeden ayrılırken bina ve odam tamamen değişti, sefasını süremedim ama olsun, şu an hedefime konsantreyim. Geçtiğimiz yıl nisan sınavına girerken eylüle girmedim. Nisanda Eren bey yine beni çok iyi ağırladı. Sinem hanımla da çok ama çok eğlendim. Böylece Ankara'nın da güzel bir şehir olabildiğini görmüş oldum. Gelecek nisan sınavı sonrasında da eğlenecek yüzüm olur umarım. İstanbul'da da psikiatriyi yapıştırdım mı don't touch my keyf...
Bu doludizgin yılda bir de ne mutlu ki Gezi Parkı direnişi yaşadık, yaşamaktayız. Taksim gezi parkına yapılacak topçu kışlası kapsamında ağaç kesimine mani olmak için başlayan eylemler kısa zamanda, tek parti hükümetinin "ben yaptım oldu" zihniyetiyle gerçekleştirdiği ileri demokratik bütün projelerden, yasalardan muzdarip kesimleri bir araya topladı ve 81 ilin 80inde milyonlar tepkilerini gösterdi. Başbakan eyleme katılanları 3-5 çapulcu olarak nitelendirdi. Polis eylemlere biber gazı, toma ve plastik mermilerle orantısız güç kullanarak müdahele etti. Öyle ki 31 Mayıs-1 Haziran döneminde kullanılan gaz fişeğin toplamda 130bin civarındaymış.(130bin sayısı Avrupa'da altı yılda kullanılan gaz fişeğinin toplamına eşit) O fişekler sebebiyle gözünü ve hayatını kaybedenler oldu, hala komada yatmakta olan var. Göstericilere kimyasal katkılı su sıkmak insan haklarına aykırıyken suyun insanlarda verdiği tahribattan da anlaşılacağı üzere Tomalardan katkılı su sıkıldı. Bu o dönemde yalanlansa da 2014ün başında yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sebebiyle görevinden istifa etmek zorunda kalmış olan içişleri bakanı tarafından itiraf edildi. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu 2013ün sonunda başladı, üç bakanın oğlunu, birçok işadamını ve belediye başkanını kapsayan üç tane operasyonu kapsıyordu. Operasyon başlar başlamaz operasyonda rol alan polislerin ve savcıların yerleri değiştirildi ve değiştirilmeye devam ediliyor. Hiçbir sebep gösterilmeden anayasaya(kuvvetler ayrılığına) aykırı olarak yürürlüğe konan, savcıların yürüttüğü operasyonlarda polisler amirlerine haber vermek zorundadır şeklinde özetlenebilecek "adli kolluk yönetmeliği" çıkarıldı ve danıştay tarafından birkaç gün sonra yürütmesi durduruldu. Şimdi de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bütün hakimiyetinin adalet bakanına aktarılarak işlevsiz bırakılacağı, yine kuvvetler ayrılığına aykırı olan, değişikliğin yapılmasını öngören kanun hazırlanmaya çalışılıyor. Hükümet gezi parkı olaylarında faiz lobisini, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda ise paralel devleti suçladı. Medya operasyonun ikinci dalgasında başbakanın oğlunun ifade için çağırdığını söylüyor fakat bu hala gerçekleşmemiş durumda. Medya demişken gezi parkı olaylarının ilk gününde imparator penguenlerin belgeselini vererek yandaşlık adına bilinen bazı gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu zaten. İzmirde savcının gözaltına alınmasını istediği kişilerin 10 küsürü gözaltına alınmıyor. Dersanelerin kapatılması, kızlı erkekli, paralel devlet, milli irade, dost modern darbe, faiz lobisi, bir davanın önce savcısı sonra avukatı, dış mihraklar, zamanlaması manidar... "İnsan gerçekten hayret ediyor." Twitterın böyle yaygın kullanılacağı hiç aklıma gelmezdi ouokl! Akıllı telefonlar da yaklaşık bir yılda inanılmaz yaygınlaştı. Benimki henüz akıllı değil, illaki olacak da dokunmatik ekrana ifrit olurken nasıl olacak bu iş bilemiyorum. Çağrı cihazı olan yıllardan gelinen noktaya bakınız...
Ya da bakmayın. Arif'in Manchester'a attığı golü ararken nerelere geldim, atasporu olarak Youtube yorumlamak çok iyiydi bu yıl. Songül Karlı videosu da bu yıl kaldırıldı Youtube'dan. Ya onu geçtim saat 22:00dan sonra marketten içki almak yasaklandı. Neyseki çok uzun sürmedi bu yasak. demek isterdim ama hala yasak ya çok acaip. Bu arada yolsuzluk ve rüşvet operasyonu savcısının birkaç gün sonra görev yerinin değiştirilmesi üzerine "önce yıprattılar sonra zıplattılar" açıklaması da çok iyiydi. "Biatse biat itaatse itaat." diyen milletvekili "Tayyip Bey'i haftada 3-4 gün rüyamda görüyorum" diyen iş adamı var. Ama hukukçulardan inanılmaz ayarlar geliyor bu aralar. Yazının başlarında dediğim gibi bunların hepsi hayal ürünü ha, kurmaca, gerçek kişi, kurum ya da kurullarla hiçbir alakası olmayan hikayeler bunlar, ciddiye almayın, aman ha. Bu arada dolar 2.20, euro 3 lirayı buldu.Yılın son günlerinde efsane F1 pilotu Michael Schumacher kayak yaparken kafasını kayaya çarpıyor ve komaya giriyor. Umarım toparlar. F1 demişken Emir Bey'e yaptığım serzenişi buradan paylaşmak istiyorum. Eskiden tv karşısında F1 mücadelesini beklerdik. Sabaha karşı olmuş, akşam olmuş farketmezdi. Zira heyecanı veren spikerler tarafından açık kanalda sunulurdu, anlatan da izleyen de zevk alırdı. Ben çocukken halamların sitesinin havuzunda yüzdükten sonra onlarda karpuz peynir yemeye gittiğim bir gün(geçen gün de halamda üzerine afiyet yıllar sonra bir mumbar dolması yedim, offf ki ne of, lezzet patlaması, kaç metre yedim kimbilir), tv karşısında tüm sülalenin muhabbet ederken formula 1i izlediğini bilirim, ki o yarışta Michael Schumacher dümdüz duvara çarparak kaza yapıp ayağını kırmıştı. (1999 Britanya) Irvine 1. adam konumuna geçip şampiyonluk yarışına girmişti ama Häkkinen ve Coulthard'lı McLarenle başa çıkamamıştı tabi. Abim McLarenci ben Ferrariciydim. Şumi hegemonyasında geçen yıllardan sonra 2 yıl Alonso sazı eline aldı ve tam f1 heyecanlı konuma gelmişken oldu yayın değişiklikleri. Önce kanal ve spiker değişiklikleri yapıldı, daha sonra şifrelendi. O ruhunu kaybetti. Ha diyeceksiniz ki otur internetten seyret, yabancı kanaldan seyret. Aynı şey değil arkadaşım, aynı şey değil. Zira tek başına izlemek ayrı(lezzetsiz), birkaç arkadaş izlemiş olup sonraki gün o yarışı tartışmak ayrı(leziz). Oysa bir 2007 yılı vardır ki son turda belli oldu her şey. Räikkönen şampiyonluk yarışında 3. başladığı son yarışı, sezonun şampiyonu olarak tamamlamıştı, 2. ve 3. ile arasında 1 puan fark vardı... Keza şimdi 4 sene üst üste şampiyon olup f1in kralı olan bir Vettel var (ki 2010da sadece 4 puan 2012de sadece 3 puan farkla Alonso'nun önünde şampiyon oldu). En civcivli f1 sezonlarını saçma yayın politikalarıyla yiyoruz. Çok doluyum çok. (bu söylediklerim NBA için de geçerli, hatta yakında Euroleague için de geçerli olacaktır. fazla kalabalık olmayan futboldışı sporseven kitlelere hitap eden bu tip hazır yayınların şifrelenmesini anlayamıyorum. gidin dizileri şifreleyin arkadaşım!) sonra niye olimpiyatlara evsahibi olamıyoruz, niye bizde sporcu yetişmiyor. Önceki nesil Nadia Comăneci olsun Katarina Witt olsun bunları bilerek yetişmiş -ki lise fizik hocamız nam-ı diğer yarıkkaya, Katarina Witt'i buzda kaydırarak fizik sorusu sorardı-. Şu an yayınlananlar üzerinden TV izleyen çocukları düşünüyorum da, spor yok, kültür sanat zaten yok, müzik yok -ki rock market 2013te olmasa da guinness rekorlar kitabına en uzun aralıksız yayınlanan müzik programı olarak girecekken bu dönemde yayından kaldırıldı, eurovisiona da yıllar sonra ilk kez bu sene katılmadık-, belgesel yok, kaliteli dizi yok. Büyük karamsarlık. "Ya apolitikken iyiydi, mutluydum kafam rahattı, hem çok da verimli ders çalışıyordum. Politik olup nasıl ders çalışıyorsun sen karşim?" diye sordum Onur Beye, lakin gülmekten cevab veremedi. Ders demişken amip gördüm geçen gün (derste gördüm, yolda felan değil), düşündüm de terliksi hayvan kalmadı arkadaş. O lisedeki terliksi hayvan tıpta yok. 6 yılda 1 mi terliksi geçmez. Geçmiyor işte bak görüyorsunuz. Ha belki başka isimde görüyoruz terliksileri, onu bilemiyorum.
2014 uğurlu olmalı diyor, gözlerinden öpüyorum.
Şimdi yavaşça arkamıza yaslanıyoruz, gözlerimizi kapatıyoruz ve hafifçe kıvrılıyoruz, rüyaya dalıyoruz. Anlattıklarım, anlatacaklarım tamamen hayal ürünü, gerçek olmayan kişi ve olayları yansıtmakta... Kış aslında hafif geçiyordu. Kemer, adam gibi kar tutmamıştı, hatta kar sadece ocakta birkaç gün yağmıştı. O günlerde yeni sürüm ATTler göreve gelmişti, işe başlayacakları gün ambulans tam Kemer'in girişinde bir 10 metrelik karlı yolda kalmıştı. Kar çok acaip bir şey. Dediğim gibi çok az bile yağsa hayatta gariplikler yaşatabiliyor. Tüm yol güzel diyelim, ama bi 5 metre gölgede kar birikintisi olsun, kaptırdın mı hooop yolun dışındasın. Gerçi kime anlatıyorum. Bir Antalyalı olarak şaşıyorum işte kendi halimde. İlçedeki diğer doktor arkadaşın -ki artık eniştem olur, o kadar samimiyim, yok yok resmen eniştem be- uzmanlığına başlamasıyla 112deki tek doktor ve toplum sağlığı merkezindeki tek doktor ve ilçe sağlık müdürlüğündeki tek doktor olarak görevime devam ettim. Aylarca nöbet ücreti almadan çalışıyordum(her ay dilekçe yazmak rutine binmişti) ve artık tek olmamdan dolayı nöbet iznini geçtim, ilçeden çıkamıyordum zira her gün ben nöbetçiydim. Uzun süreli aktiviteye girememek bir yana duşlarım bölünüyordu hastaya gidiyordum. Yazışmalar telefonlaşmalar derken hukuki araştırmalara giriştim ve 40 günde de olsa nöbetten çıkmayı başardım. Zor bir süreçti çünkü müdürlerle yüzyüze konuşma imkanım bile olamıyordu ilçeden çıkamadığım için. Telefonla da her an ulaşamıyordum, cevapsıza 3 gün sonra geri döndüklerini bilirim. Büyük bir trafik kazası olduğunda "şimdi müdürler de hastaneye gelir, nöbet meselesini konuşurum" diye düşünüyordum. Bu dönemde hukuki olarak iyi bir donanıma sahip olmuş oldum. Ayrıca hukuka uygun taleplerin peşini bırakmayınca nasıl kazanıma dönüşebileceğini de görmüş oldum. Sıkıştırmadıktan sonra yönetmeliklerin uygulanmayabildiğini de gördüm ve ibret aldım. Kemer'de özellikle yaz ayında yaptığım soruşturmalar arttı(artık şikayet etmek çok kolay), feysbuk sebebiyle uyarı aldım -tıpkı lisede lahmacun sebebiyle uyarı almam gibi- ve sesimi bile yükseltmediğim bir durumda darp cebirle suçlandım. Son söylediğim olayda kızarken bağıramadığımı da anlamış oldum. An oluyor ki "şimdi burada bağırmam lazım" diyorum, ama öyle olmuyor ki ne diyecen, "hıaaaa!!!" diye mi bağıracan. "Doktor bey orada bağırmanız lazım" dediklerinde ne diyecem "Yeteeer!!!" mi desem diye düşünüyorum, yok arkadaş bağıramıyorum, mantıksız geliyor, insanın içinden gelecek, bende o yok işte. Karşılaştığım bir ilginç olay da yanlış hesaplama yapılması sonucu fazla maaş verildiği söylenerek bana ve diğer çalışan arkadaşlarıma farklı miktarlarda -ama benimkinin hatrı sayılır bir miktar- borç çıkarıldı. "Nasıl ödeyeceğim ben bunu bir sorayım yahu ne iş?" diye müdürlüğü aradığımda "Doktor bey biz zaten sizin maaşınızdan 3 aydır kesiyoruz onun parasını, size gelen yazı bilgilendirme" cevabını aldığımda vay arkadaş yaa, ben de diyorum noldu bu maaşlara diye düşünmüştüm. Bu kafa bulandıran durumlarla TUSa hazırlanamadığım için, mecburi de bitmişken istifa kaçınılmaz oldu. Yine de şimdi uzaktan baktığımda Kemer yaşanması gereken bir tecrübe, dünyadaki her insan için. Böyle nükleer santral patlamış da şehir terkedilmiş gibi, dünyanın sonu adeta! Buralarda alışık olduğumuz şehir sesi orada yok. Yeryüzünün ışıksızlığından dolayı gökyüzündeki yıldızlar daha parlak. Ve tabiki soba. Sobalı evde de bir süre yaşamak lazım. Bir de tenekede tavuğu yemeniz lazım, ben aile hekimimizin şerefime verdiği veda yemeğinde afiyetle götürmüş oldum. İşte bunlar hep tavuk.İlçeden ayrılırken bina ve odam tamamen değişti, sefasını süremedim ama olsun, şu an hedefime konsantreyim. Geçtiğimiz yıl nisan sınavına girerken eylüle girmedim. Nisanda Eren bey yine beni çok iyi ağırladı. Sinem hanımla da çok ama çok eğlendim. Böylece Ankara'nın da güzel bir şehir olabildiğini görmüş oldum. Gelecek nisan sınavı sonrasında da eğlenecek yüzüm olur umarım. İstanbul'da da psikiatriyi yapıştırdım mı don't touch my keyf...
Bu doludizgin yılda bir de ne mutlu ki Gezi Parkı direnişi yaşadık, yaşamaktayız. Taksim gezi parkına yapılacak topçu kışlası kapsamında ağaç kesimine mani olmak için başlayan eylemler kısa zamanda, tek parti hükümetinin "ben yaptım oldu" zihniyetiyle gerçekleştirdiği ileri demokratik bütün projelerden, yasalardan muzdarip kesimleri bir araya topladı ve 81 ilin 80inde milyonlar tepkilerini gösterdi. Başbakan eyleme katılanları 3-5 çapulcu olarak nitelendirdi. Polis eylemlere biber gazı, toma ve plastik mermilerle orantısız güç kullanarak müdahele etti. Öyle ki 31 Mayıs-1 Haziran döneminde kullanılan gaz fişeğin toplamda 130bin civarındaymış.(130bin sayısı Avrupa'da altı yılda kullanılan gaz fişeğinin toplamına eşit) O fişekler sebebiyle gözünü ve hayatını kaybedenler oldu, hala komada yatmakta olan var. Göstericilere kimyasal katkılı su sıkmak insan haklarına aykırıyken suyun insanlarda verdiği tahribattan da anlaşılacağı üzere Tomalardan katkılı su sıkıldı. Bu o dönemde yalanlansa da 2014ün başında yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sebebiyle görevinden istifa etmek zorunda kalmış olan içişleri bakanı tarafından itiraf edildi. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu 2013ün sonunda başladı, üç bakanın oğlunu, birçok işadamını ve belediye başkanını kapsayan üç tane operasyonu kapsıyordu. Operasyon başlar başlamaz operasyonda rol alan polislerin ve savcıların yerleri değiştirildi ve değiştirilmeye devam ediliyor. Hiçbir sebep gösterilmeden anayasaya(kuvvetler ayrılığına) aykırı olarak yürürlüğe konan, savcıların yürüttüğü operasyonlarda polisler amirlerine haber vermek zorundadır şeklinde özetlenebilecek "adli kolluk yönetmeliği" çıkarıldı ve danıştay tarafından birkaç gün sonra yürütmesi durduruldu. Şimdi de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bütün hakimiyetinin adalet bakanına aktarılarak işlevsiz bırakılacağı, yine kuvvetler ayrılığına aykırı olan, değişikliğin yapılmasını öngören kanun hazırlanmaya çalışılıyor. Hükümet gezi parkı olaylarında faiz lobisini, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda ise paralel devleti suçladı. Medya operasyonun ikinci dalgasında başbakanın oğlunun ifade için çağırdığını söylüyor fakat bu hala gerçekleşmemiş durumda. Medya demişken gezi parkı olaylarının ilk gününde imparator penguenlerin belgeselini vererek yandaşlık adına bilinen bazı gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu zaten. İzmirde savcının gözaltına alınmasını istediği kişilerin 10 küsürü gözaltına alınmıyor. Dersanelerin kapatılması, kızlı erkekli, paralel devlet, milli irade, dost modern darbe, faiz lobisi, bir davanın önce savcısı sonra avukatı, dış mihraklar, zamanlaması manidar... "İnsan gerçekten hayret ediyor." Twitterın böyle yaygın kullanılacağı hiç aklıma gelmezdi ouokl! Akıllı telefonlar da yaklaşık bir yılda inanılmaz yaygınlaştı. Benimki henüz akıllı değil, illaki olacak da dokunmatik ekrana ifrit olurken nasıl olacak bu iş bilemiyorum. Çağrı cihazı olan yıllardan gelinen noktaya bakınız...
Ya da bakmayın. Arif'in Manchester'a attığı golü ararken nerelere geldim, atasporu olarak Youtube yorumlamak çok iyiydi bu yıl. Songül Karlı videosu da bu yıl kaldırıldı Youtube'dan. Ya onu geçtim saat 22:00dan sonra marketten içki almak yasaklandı. Neyseki çok uzun sürmedi bu yasak. demek isterdim ama hala yasak ya çok acaip. Bu arada yolsuzluk ve rüşvet operasyonu savcısının birkaç gün sonra görev yerinin değiştirilmesi üzerine "önce yıprattılar sonra zıplattılar" açıklaması da çok iyiydi. "Biatse biat itaatse itaat." diyen milletvekili "Tayyip Bey'i haftada 3-4 gün rüyamda görüyorum" diyen iş adamı var. Ama hukukçulardan inanılmaz ayarlar geliyor bu aralar. Yazının başlarında dediğim gibi bunların hepsi hayal ürünü ha, kurmaca, gerçek kişi, kurum ya da kurullarla hiçbir alakası olmayan hikayeler bunlar, ciddiye almayın, aman ha. Bu arada dolar 2.20, euro 3 lirayı buldu.Yılın son günlerinde efsane F1 pilotu Michael Schumacher kayak yaparken kafasını kayaya çarpıyor ve komaya giriyor. Umarım toparlar. F1 demişken Emir Bey'e yaptığım serzenişi buradan paylaşmak istiyorum. Eskiden tv karşısında F1 mücadelesini beklerdik. Sabaha karşı olmuş, akşam olmuş farketmezdi. Zira heyecanı veren spikerler tarafından açık kanalda sunulurdu, anlatan da izleyen de zevk alırdı. Ben çocukken halamların sitesinin havuzunda yüzdükten sonra onlarda karpuz peynir yemeye gittiğim bir gün(geçen gün de halamda üzerine afiyet yıllar sonra bir mumbar dolması yedim, offf ki ne of, lezzet patlaması, kaç metre yedim kimbilir), tv karşısında tüm sülalenin muhabbet ederken formula 1i izlediğini bilirim, ki o yarışta Michael Schumacher dümdüz duvara çarparak kaza yapıp ayağını kırmıştı. (1999 Britanya) Irvine 1. adam konumuna geçip şampiyonluk yarışına girmişti ama Häkkinen ve Coulthard'lı McLarenle başa çıkamamıştı tabi. Abim McLarenci ben Ferrariciydim. Şumi hegemonyasında geçen yıllardan sonra 2 yıl Alonso sazı eline aldı ve tam f1 heyecanlı konuma gelmişken oldu yayın değişiklikleri. Önce kanal ve spiker değişiklikleri yapıldı, daha sonra şifrelendi. O ruhunu kaybetti. Ha diyeceksiniz ki otur internetten seyret, yabancı kanaldan seyret. Aynı şey değil arkadaşım, aynı şey değil. Zira tek başına izlemek ayrı(lezzetsiz), birkaç arkadaş izlemiş olup sonraki gün o yarışı tartışmak ayrı(leziz). Oysa bir 2007 yılı vardır ki son turda belli oldu her şey. Räikkönen şampiyonluk yarışında 3. başladığı son yarışı, sezonun şampiyonu olarak tamamlamıştı, 2. ve 3. ile arasında 1 puan fark vardı... Keza şimdi 4 sene üst üste şampiyon olup f1in kralı olan bir Vettel var (ki 2010da sadece 4 puan 2012de sadece 3 puan farkla Alonso'nun önünde şampiyon oldu). En civcivli f1 sezonlarını saçma yayın politikalarıyla yiyoruz. Çok doluyum çok. (bu söylediklerim NBA için de geçerli, hatta yakında Euroleague için de geçerli olacaktır. fazla kalabalık olmayan futboldışı sporseven kitlelere hitap eden bu tip hazır yayınların şifrelenmesini anlayamıyorum. gidin dizileri şifreleyin arkadaşım!) sonra niye olimpiyatlara evsahibi olamıyoruz, niye bizde sporcu yetişmiyor. Önceki nesil Nadia Comăneci olsun Katarina Witt olsun bunları bilerek yetişmiş -ki lise fizik hocamız nam-ı diğer yarıkkaya, Katarina Witt'i buzda kaydırarak fizik sorusu sorardı-. Şu an yayınlananlar üzerinden TV izleyen çocukları düşünüyorum da, spor yok, kültür sanat zaten yok, müzik yok -ki rock market 2013te olmasa da guinness rekorlar kitabına en uzun aralıksız yayınlanan müzik programı olarak girecekken bu dönemde yayından kaldırıldı, eurovisiona da yıllar sonra ilk kez bu sene katılmadık-, belgesel yok, kaliteli dizi yok. Büyük karamsarlık. "Ya apolitikken iyiydi, mutluydum kafam rahattı, hem çok da verimli ders çalışıyordum. Politik olup nasıl ders çalışıyorsun sen karşim?" diye sordum Onur Beye, lakin gülmekten cevab veremedi. Ders demişken amip gördüm geçen gün (derste gördüm, yolda felan değil), düşündüm de terliksi hayvan kalmadı arkadaş. O lisedeki terliksi hayvan tıpta yok. 6 yılda 1 mi terliksi geçmez. Geçmiyor işte bak görüyorsunuz. Ha belki başka isimde görüyoruz terliksileri, onu bilemiyorum.
2014 uğurlu olmalı diyor, gözlerinden öpüyorum.