geçen iftar yemeğinden sonraki sohbette, halam ve yengem yakın bi alışveriş merkezinde akşamları fasıl olduğunu, ara sıra gittiklerini anlattı. daha sonra yengem ''saat geç olmasına karşın rahat rahat yürüyoruz, ışıklar falan da var hep yollarda, tek başına yürüyebiliyorsun'' dedi. amcam da bakışlarını donuklaştırarak, hafif kafasını sallayarak ''eeee.. eski tinerciler kalmadı artık'' dedi...cümbür cemaat koptuk.
26 Eylül 2007
geçen gün ki hatta dün, annem ''birbir gece''yi açtı. müzik girmeye başladı zaten beynine beynine vuran ''das dıdı das dıdı das das das, das dıdı das dıdı das das das'' diye.. neyse dizinin devamında bi oğlan çocuğu konuşuyo böyle yavaş yavaş, yaya yaya, her tonda şımarıklık akan, hafif kalınca.. dedim bu aliyedir, zerdadır, birbir gecedir.. burdaki çocukların dublajını hep aynı çocuk falan mı yapıyordur nedir anlamadım, hep aynı gıcıklık akıyor, bi kaşık suda boğasım geliyor...
20 Eylül 2007
hopp-paaa.. merhaba blog dostları. yeni turkcell reklamındaki kulağı gerilen kıza uyuz oluyorum. o antenli modlarına zaten sinir oluyordum. ''gülesim geldi'' deyişi hele eee yeter be dedirdiyor bana. buraya yazdım, rahatladım. adeta başım göğe erdi...(ben reklam ve dizi çocuklarına genelde sinir olurum zaten)
sabah yastığıma baktım. saçlar dökülüyor mu neh? ''yok yahu dökülse bööyyle avuç avuç dökülür'' der annem. o olay vukuu bulduğunda demedi de. genel olarak böyle der. neyse ya dökülürse fikret kuşkan gibi olurum belki. bi ağır başlılık gelir başım hafiflemiş olmasına rağmen.. vay bee, okul da nerdeyse 2 haftadır açık. sabah erken kalkmaları yavaştan koymaya başladı. ''gitmesem mi yahu'' diye şeytan dürtse de, ''başka günler gitmem yahu şimdi gideyim bari'' oldu şimdilik. hocalar ''3 çok zor'' diyorlar. ''en kazık sınavları yapıcaz size'' diyorlar. her sene aynı taktik. ''lise alışkanlıklarınızdan vazgeçin artık'' diye susturmaya çalışıyorlar uğuldayan sınıfı. ''3lere mi dersin var ahh yazıık'' diye dertleştiklerini anlatıyorlar. çuvaldızı kendilerine batırmıyorlar.. atasözünü yanlış mı söyledim. bu atasözünü kısaltarak herkes yanlış söylüyor bi ben mi gözüne battım. tamam biraz agresifim galiba.. haa ama yazıma başlamadan önce şu sağ üstte ''yeni gönderi'' yazısını çok sevdim. ne güzel bir Türkçeleştirme yapmışlar. aferim. blogspot yoluna devam et böyle, sevdim seni / yeni yazımla yine geleceğim, bekle beni . .
14 Eylül 2007
hafta nasıl geçmiş ki ya,bak şimdi ben de merak ettim görüyor musun,oysa bloga ne yazsam diye düşünü-yordum, iyi oldu böyle... pazartesi naptıydım ki ben. dün ne yedin diye sorsan hatırlamam ha diyesim geldi. benim okul açıldıydı o gün. haaaa, okul açıldı milletle hasret giderildi de, akşam olsun diye iple çekildi, 'bıçak sırtı' izlendiydi. maşallahı var dizinin. duygu hanımın deyimiyle çok şık bir dizi. salıyı geçiyorum olmadı pek bişi. ya da çarşambada olanı hatırladığım için hemen geçeyim dedim. akşam halı saha maçı yaptık. yine hayvan gibi sahada böyle metre vermek isterdim ama pek anlamam, bayaa geniş bi saha. kesilmeyeyim diye ayarında koştum. iyi de oldu. 2 gol attım, pek de güzel paslar yazdım. kızlar halı saha maçı yapamıyorlar ya, çok üzülüyorum. milli maç da vardı o gün. aaa hatta 'doktorlar' dizisi de vardı. izledim tabi onları da yoksa vardı demem değil mi? derim aslında. vardı ama izleyemedim de diyebilirdim..hemen perşembeye geçeyim en iyisi. yarım gün ders vardı bi kıyak geçilmişçesine. uykusuz aldım ayrıca akşam da -komçeronun sunduğu- 'kavak yelleri'ni seyrettim. ramazan başladığı için iftar yemeği olayına da girişildi tabi. annem aç olunca iyi yemekler yapıyor. ramazan ayını seviyorum. a o gün bi de tvde burak kut görüldü, sevinildi. burak kut ne yapsa yerim, yaşandı bitti hatrına..ve cuma oldu. blog yazıyorum. yazdıktan sonra ne yaparım bilmiyorum. dizi felan da yok izlediğim.aslında 'yalaley yalalaa*' var yazın sn.ılgın sayesinde göz atılan, ama aşırı doz dram bünyem bunu tek başına kaldıramaz..basket maçlarının da zevki kalmadı, favori olan hep kazanmakta bu şampiyonada. tek sürpriz türkiye. o da elendi zaten..neyse şimdi çay geldi de, iyi oldu. çay harareti alıyor mu ki hakkaten? bu arada bizim derslere model model doktorlar giriyor. hepsi karakterli. fakat garip karakterler, yaşamak lazım. dersler muayeneler felan hoş gidiyor aslında, yemekhanemiz yine şahane, masa tenisi desen harikulade!.. hafta da böyle mi geçmiş ne...
*yaprak dökümü
08 Eylül 2007
annemin ''bitir onu kalmasın artık'' diyerekten tabakta bırakılmış yemek muamelesi yaptığı ''clear - kepeğe karşı etkili''den kurtulmam lazım. zaman zaman azan kepek sorunum için alınmış olan sülale boyu clear şampuan 4-5 ay önce eve geldiydi hem de 2 adet. kepeğe çözüm olmadığı gibi kepeği coşturuyordu, kamçılıyordu, kepeğe gaz veriyordu adeta. onun üzerine ek olarak kepeğe karşı ilaç alındı ki hayvan gibi etki etti o ilaç afedersin. bu clear saça güzel dokunuş, ahenkle dans vb. verse hadi tamam diyeceğim. saçı çalı gibi yaptıyor yahu, yıkanmayınca saçlar daha bi canlı daha bi coşkun. hayır bi de ne kadar büyük boysa artık kullan kullan bitmiyor. 2 kesim önce hep gittiğim berberdeki saçımı ilk kez kesen yeni çırak ''saçına bir şey kullanıyor musun'' demişti. ''yok yahu dökülüyor deye bişi kullanmıyom bi şampuan işte'' dediydim, onu sorduydu. söylediydim. ''clear kullanma yahu bak şurda bizim bi şampuan var o güzel,ııı hedeynıldırşsz..'' head & shoulders'ı kastettiydi. hayır şampuan bitse istediğimi alacağım da!..berber deyince aklıma geldi, eskiden berberlerim bayağı ucuzdu. mahallenin çocuğu-genci diyerekten ucuza keserlerdi saçı. şu son 1 yılda falan bildiğin lüx berber oldu çıktı mahalle berberlerim. hayır berber değil erkek kuaförü tabelası diktikleri için mi öyle bilmem. sanırsın gelin başı yaptılar. bi de saçlar dökülerekten azalıyor ödediğim fiyat artıyor, ilerde sadece yanlar kalırsa aynı fiyat devam ederse o zaman dellenirim iyice..ha aklıma bi de katır kütür kesen berberlerden, almancı modellere saran berberlere geçiş olduğu geldi. eskiden çaaat diye uçlarından düzelteceğine 3 numarayla alan berberler vardı. şimdi favorileri(faulleri, yahu özel bi ismi yok mu o yerin de) ince uzun şekillendiren, enseyi olduğu gibi bırakmaya meğilli berberler çoğunlukta. ama yine fön makinesi ve tarakla saça son şeklini kendi zevkine göre verme isteği hala devam etmekte. yamuluyorsam düzeltin. ama berber teknolojisi gelişti, o dikkatimi çekiyor. sadece saç traşı yaptırmama rağmen araya saç kaçmasın diye boynu saran garip şerit nesne olsun, küçücük traş makineleri olsun, eskiden tüyleri yakanların şimdi farklı arayışlara gitmesi olsun, ne zamandır dikkatimi çeken ögeler. bu arada traş mı tıraş mı yahu, eskiden traştı emindim. şimdi ilgili markalarda hep tıraş diye geçiyor.. gene sinirlendim.. saçta da beyaz artmış zati... bu arada bizim kedinin tüyleri kesilince çok komik oluyor yahu, adeta 'sfenks' gibi oluyor..dikkatim dağıldı mı ne.. evet.
''hom çiçon ratinti tantoz / bım bım bım bım bım bım bım bım...'' evet malt'ı dinledim sonunda tümüyle. arkadaşım onur kişisinin her görüşmemizde ''malt'ı dinledin mi lan?'' sorularıyla beni taciz etmesinden dolayı buradan ona teşekkür etmek istiyorum. itiraf etmem gerekir ki onur'u ''tam dinlemedim ama rastgelirken dinledim bi kaç kez'' diye geçiştirirken aklımdan ''vasat bi gruptur, olsa olsa 2-3 şarkı vasat üstüdür, niye ısrar ediyor'' diye geçiriyordum. bi kaç gün önce duygu hanım dream tvde malt var diye mesaj attıydı ben de açmıştım. antalya açık havadaki performansları yayınlanıyordu. onu da izledikten sonra kesin karar verdim malt'ın dinlenmeye değer olduğuna. şimdi de irdelersek bazı gruplardan aşina da olsa kaliteli geçişler, güzel riffler, arada gitar inletmeler, çır çır bağırmayan ılık vokal cenk bey benim bu grubu tutmama sebep oldu. daha sonra grubun ilk röportajlarından birinde ''yolda dinlenesi bi albüm yaptık'' dedikleri aklıma geldi ve bu sıcak adamlar bi kez daha gözümdeki yerlerini sağlamlaştırdı. bütün şarkıları (10 tane) güzel olan bir albüm olduğunu da belirtmek isterim ''kendi adını taşıyan ilk albüm''ün. kaliteli müzik demişken bi kaç hafta önce whitesnake'i ona gösterdikten sonra ''skid row''u tanımamı sağlayan uraz beye de buradan selamım olsun. skid row'u bilmiyor muydun yahu? demeyin, hiç sordunuz mu skid row dinlemiş miydin diye.. yalnız ben baba şarkı sayısının az olduğunu düşünüyorum skid row'un.. giriş malt ile oldu çıkış da öyle olsun ''bu da bir aşk şarkısı / ne olur biter nereye gider ne zaman bayar / biliyoruz hasbelkader''
06 Eylül 2007
merhaba, masa tenisi oynamayı çok severim ki oynayanlar bilir, masa tenisi sevilesi bir şeydir. seni işlerinden alıkoymak istemezdim ama yapamıyorum, masa tenisi oynayacak birini bulmam lazım, anlıyorsun beni değil mi? umarım ''bu saatte beni masa tenisi için mi rahatsız ettin?'' diye düşünmüyorsundur. seni rahatsız etmekten korktuğum için değil, masa tenisine benim gibi bakmadığın için üzülürüm. hayattaki en güzel sporu tatmadığın için, tatmak bi yana elinin bi kenarıyla ittiğin için üzülürüm. ve bu yüzden seni pinpon topu gibi kırabilirim. biliyorsundur belki, kırılan pinpon topları geri gelmez, çoluğun çocuğun maskarası olurlar...bu pasajı niye mi anlatıyorum? hımh.. beni hiç tanımamışsın. masa tenisi benim için bi yaşam biçimidir. nasıl toparlasam bilmiyorum, paldır küldür giriyorum
geçen günlerde masa tenisi oynamaya 3 genç gittiydik. dönüşümlü oynayacakken yan masadaki(masa tenisi masası) çiftin erkek olanı ''aranızda masa tenisini bilen var mı yahu'' dedi. temiz yüzlü delikanlı bi oğlandı. ben gittim oynamaya. ''sen otur lem seyret öğren biraz'' dedi sevgilisine. samimi, kasmayan fakat maganda da olmayan gençleri severim. ben de öyle biriyim. kendimi de severim. oğlan oyun esnasında ''sana öldürücü servisimi kullanayım mı?'', ''servis benim set de mi benim acaba?'', ''bunu dünya şampiyonu bile karşılayamamıştı'', ''bende olsa değmez ha!'' gibi bize has deyimler kullanarak gözüme iyice girdi. daha sonra kan ter içinde oyunu bitirdik. akşam maçtan saatler geçmişken ki arada bir sürü aktivasyon yapıp yorulmuşken ben o oğlanın kulağını çınlatmaktaydım. çok yordu beni maç ama gencin muhabbeti iyiydi derken karanlıklar arasından o çifti gördük. yan yana geçerken bi selam çaktık. oğlan şaşkın gözler donuk ifadeyle bize baktı. bi kaç adım uzaklaşmışken oğlan döndü ve ''masa tenisiiiiii'' diye bağırdı. jeton düşmüştü. ''Allah 2 defa karşılaştırdığını 3. defa da karşılaştırırmış, nerde karşılaşcaz acaba'' diyerek son noktayı koydu. ne kadar enteresan değil mi? pek de değil aslında.
05 Eylül 2007
bir süredir windows vistayla uğraşıyorum. aslında bunu anlatmak için yazıya girmemiştim ama bu vista o kadar sinirlerimi arada sırada dürterek beni rahatsız ediyo ki, ister istemez böyle girdim, varın siz düşünün şu vistanın kıllığını. belki de bu vista benim şu anda devrik bir cümle kurmamı bile sağlamış olabilir. ama şimdi vistayı aklımdan çıkarıyorum. hmmmh... hooop
dişçim bana döndü. nasıl döndü? kontrol için gittiğim dişçim bana dönmemişti, sana sonra döneceğim demesine rağmen. ben de tatilde olduğum için ona dönmemiştim. tatilde işimin olmasını sevmem. aklımda iş olmasını hiç sevmem. tatil tembelliktir. çekilen filmimi maille yollamıştım ve ona bakıp dönecekti dişçim bana. artık tatil bitiyor ve ben şu diş işini halletmeliydim. dişçimle irtibata geçtim ve çene cerrahlık bi 20lik diş işim olduğunu söyledi. bu iş beni aşar havasını sezdim ses tonunda. yahu aslında benim dişim sağlamdı, bu ne melem tantanaydı. çekilmezse ağzımın içinde o diş şu dişi itecek, şu diş şunu öne ittirip hop bi diş öne fıydırıverebilirmiş. önceden çekilirse bunlar olmaz imiş mimiş. cerraha gittim. ağız ve çene cerrahı. aralarda çok meşakatli işler yaptım tabi randevu hadisesi gibi. cerrah bey amca bana operasyon hakkında bilgiler verdi. o muayenehane ortamında gayet rahattım zaten ne anlatsa rahatça dinlerdim. bu sıcakta soğuk yer buldum mu bi gevşiyorum zaten. sıcaktan tiskiniorum. sekreter teyze olgun biriydi. telefonda da karakterini belli etmişti zaten. ne olcağını bilmediğim ortamlarda yönlendirici konumda olup işini doğru yapan insanları gördüğüm zaman çok takdir ediyorum. aslında onların görevleri bu zaten. e görevini doğru yapan birini takdir ediyorum. mantıklı. mantıklı demişken yeni kadın programları furyası seda sayan formatlarında devam ediyor. bi garip. eve döndüm kedimi mıncırdım. o bütün gün büro koltuğunda uyumuş. şu anda da elime sürterek bana yavşıyo. elime yavşarken klavyeye yazı yazamam. kovmam lazım. kovmuyorum. oturdu.ama space'e basabilir. tuşları da göremiyorum. kedimi seviyorum. yazıyı burda kesmem uygun olacaktır. bu arada aklıma dişim sağlamken dişimle uğraşmam geldi, yine sinirlendim. ama blogun yeni çehresi geldi aklıma. mutlu oldum. siz de mutlu olun. mutlu dedim de siz mutlu lerzan mutlu geldi aklıma. galiba düşünmeyi kesmem gerekiyor... aa evet. yere boş boş baktım ve unuttum. siz de unutun!
dişçim bana döndü. nasıl döndü? kontrol için gittiğim dişçim bana dönmemişti, sana sonra döneceğim demesine rağmen. ben de tatilde olduğum için ona dönmemiştim. tatilde işimin olmasını sevmem. aklımda iş olmasını hiç sevmem. tatil tembelliktir. çekilen filmimi maille yollamıştım ve ona bakıp dönecekti dişçim bana. artık tatil bitiyor ve ben şu diş işini halletmeliydim. dişçimle irtibata geçtim ve çene cerrahlık bi 20lik diş işim olduğunu söyledi. bu iş beni aşar havasını sezdim ses tonunda. yahu aslında benim dişim sağlamdı, bu ne melem tantanaydı. çekilmezse ağzımın içinde o diş şu dişi itecek, şu diş şunu öne ittirip hop bi diş öne fıydırıverebilirmiş. önceden çekilirse bunlar olmaz imiş mimiş. cerraha gittim. ağız ve çene cerrahı. aralarda çok meşakatli işler yaptım tabi randevu hadisesi gibi. cerrah bey amca bana operasyon hakkında bilgiler verdi. o muayenehane ortamında gayet rahattım zaten ne anlatsa rahatça dinlerdim. bu sıcakta soğuk yer buldum mu bi gevşiyorum zaten. sıcaktan tiskiniorum. sekreter teyze olgun biriydi. telefonda da karakterini belli etmişti zaten. ne olcağını bilmediğim ortamlarda yönlendirici konumda olup işini doğru yapan insanları gördüğüm zaman çok takdir ediyorum. aslında onların görevleri bu zaten. e görevini doğru yapan birini takdir ediyorum. mantıklı. mantıklı demişken yeni kadın programları furyası seda sayan formatlarında devam ediyor. bi garip. eve döndüm kedimi mıncırdım. o bütün gün büro koltuğunda uyumuş. şu anda da elime sürterek bana yavşıyo. elime yavşarken klavyeye yazı yazamam. kovmam lazım. kovmuyorum. oturdu.ama space'e basabilir. tuşları da göremiyorum. kedimi seviyorum. yazıyı burda kesmem uygun olacaktır. bu arada aklıma dişim sağlamken dişimle uğraşmam geldi, yine sinirlendim. ama blogun yeni çehresi geldi aklıma. mutlu oldum. siz de mutlu olun. mutlu dedim de siz mutlu lerzan mutlu geldi aklıma. galiba düşünmeyi kesmem gerekiyor... aa evet. yere boş boş baktım ve unuttum. siz de unutun!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)